2 Aralık 2006 Cumartesi

is hayati ve ben

bu aralar gozumu para hirsi burudugunden on iste birden calisiyorum. ve hangi sektore el atsam "bu ceviri burosu isinde cok guzel para var, aslinda kuracaksin bir buro yan gel yat", "bu ozel ders isi cok karli aslinda, ilk bir iki senden sonra paraya para demiyorsun resmen" "aslinda en guzeli sakin bir cafe acip dertsiz tasasiz yemek yapmak" "bobin boyama isinde de piyasa almis basini gitmis yahu" (yuh) seklinde girisimci ruhum kabariyor.

kariyer heveslerimin hepsini cumleten aradan cikarmak icin alt kati kitapci, ust kati cafe olan bir ceviri burolu ozel ders ve etut merkezi (?) acmaya karar verdim.

gelen musterileri 'o fajita degil fahita okunur', 'kuesedilla degil, kesediya diyeceksiniz', 'tekrarlayin hep beraber nyoki' diye ders verip sinir etmek, cileden cikarmak suretiyle kafemize baglamayi dusunuyorum. ne de olsa buyuk asklar, kavgayla baslar. hastamiz oluceksiniz.

26 Kasım 2006 Pazar

bilmece bildirmece

internette gordugum lateral thinking bilmecelerinden birini anneme soruyorum:

adamın birisi yuksek bir binanin en ust katinda oturuyormus. her sabah ise gitmek icin asansore binip en alt kata iniyor, isten donusunde ise sadece yolun yarisina kadar yukari cikip kalanini yuruyormus. yagmurlu gunlerde ise evinin oldugu en ust kata kadar cikiyormus. neden?

-cevap-
adamin boyu asiri kisa oldugu icin en alt katin dugmesine basip asagi inebiliyor, donuste ancak ortalarda bir yere boyu yetisiyor, yagmurlu gunlerde ise semsiyesini kullanarak evinin oldugu kata cikabiliyor.

annem bu soruya soyle bir cevap uygun gordu:

-adam spor yapmak istiyor. o yuzden aksam is donusu yolun yarisini yuruyerek cikiyor. sabah uykusu tatli geliyor, zaten ise gec kalsa patron kizar, ama aksam evde karisi ne diyecek? sorun olmaz.
-hahaha, nasil da yazdi iki dakikada senaryoyu, adama hem bir tane gicik patron buldu, hem de evlendirdi. bence kesin kaynana. kaynana dirdiri var. o yuzden gelemiyor adamcagiz eve. iki dakika oyalansa kar biliyor. hahaha.
-aman senin cevabin cok mantikli sanki, yaninda hic kalem filan da mi tasimiyor? kalemle bassin dugmeye, illa semsiyeyle mi olmasi lazim?
-tamam bu dediklerini iletirim bilmeceler ust kuruluna.
-iletme. gerek yok. adama iletsen yeter.

17 Ekim 2006 Salı

leyla

bugun televizyonda rafet el roman'in eski bir sarkisi olan leyla'nin klibini gordum. rafet el roman bir yandan guzel bir hatuna sarilmis sacini oksuyor bir yandan da

sen gideli leyla'm
karardi dunyam
hic yasamadim
bir sey anlamadim
leyla
sarilsam sana
dalsam ruyalara

diye sarkisini soyluyor.

simdi, bu klipteki leyla'nin kimligine dair ortada iki ihtimal var: birincisi, klipte rafet el roman'in sarildigi kadin leyla, ki bu durumda hali hazirda sarilmakta oldugu kadina "gittiginden beri gun yuzu gormedim leyla, keske sarilabilseydim sana" diye sarki soyleyen bir rafet el roman var elimizde. su halde kendisi agir sizofren, gerceklikle baglantisi kesilmis desek yeri. eger durum buysa kac git kizim bence oradan, klipten aldigin iki uc kurus deger mi ruh hastasi mi ne oldugu belli olmayan adamla ugrasmaya.

diger ihtimal ise leyla baska birisi ve sarki ona soyleniyor. eger oyleyse, o da ayri bir rezalet. adam leyla'ya olan askini baska bir kadina sarilip o sekilde ilan ediyor. hic utanmasi sikilmasi da yok. leylam, guzel evladim, sen nasil bu adamin askina sevgisine inanip da gittigin yerden donup geleceksin yavru kusum? ayrica rafet el roman cidden inaniyor mu boyle bir don gel cagrisinin etkili olacagina?

iki senaryo da birbirinden kotu be leylacim, adam ya sizofren ya hem poligam hem salak. bak gordugun gibi her halukarda sen zararli cikiyorsun. bana sorarsan yol yakinken vazgec bu sevdadan, hazir kalkip gitmissin de, sakin donme, gerekiyorsa estetik ameliyatla filan yuzunu degistir hatta. bu adamin sagi solu belli olmaz, sonra dediydi dersin.

7 Eylül 2006 Perşembe

deniz ve gunes sordular seni

kardesimin tarih dersinde tarih oncesi uygarliklardan bahsediliyormus. soz gunese tapan bir uygarliga gelmis. 'gunah' kabul edilen bir davranis aciklanirken birisi sormus:

-peki oyle yaparlarsa, yani gunah islerlerse ne oluyormus?
-gunes carpiyormus

23 Ağustos 2006 Çarşamba

yatili okul bebesi

tatilden nihayet dondum, tatil anisi anlatayim bari.

bundan uc dort gun kadar once guzel bir sahil kasabasinin guzel bir dondurmacisinda denize karsi bal bademli sakizli dondurma yemek gibi ulvi bir guzellige mazhar oluyordum ki nazari dikkatimi yan masada heyecanli heyecanli bir seyler anlatan bir kiz celbetti.

hayatim boyunca hiiic yalan soylememis, hiiiic baskasinin konusmasina kulak kabartmamis, hiiiic dedikodu yapmamis bir insan oldugumu tekrar hatirlattiktan sonra kizin soylediklerini tamamen iradem disinda, kazara duydugumu belirteyim.

neyse, anladigim kadariyla ya yatili bir okulda ya da universite ogrenci yurdunda ilk senesini geride birakmis bu kiz 'artik alistim. tabii dolaptan yere dusen kazaklari alip bastan yikamaya atmak zor oluyor ama alistim yurt hayatina' minvalinde bir seyler soyluyordu.

liseyi yatili okumus, universitede de yurtta kalmaya devam etmis bir insan olarak soyluyorum:

hayir yavrucugum alismamissin. sen birak dolaptan yere dusen kazagi bastan camasir makinesine atip yikamayi, yere dusen herhangi bir yiyecegi alip 'bir sey olmamistir' diye yemeden, iki gun disarida beklemis cig kofteleri 'zehirlenirsem ambulans cagirirsiniz tamam mi' deyip hupletmeden yurt hayatina filan alismis sayilamazsin.

bu cig kofte macerasinda basrolde kimin oldugunu soylememe gerek yok sanirim.
allah kimseyi aclikla terbiye etmesin.

siradaki haber: yurt odasinda ustunu degismeye utandigi icin dolabin kapaklarini ustune kapatip 20 santimetrekupluk alanda giyinip soyunan oda arkadasinin japonya akrobasi olimpiyatlarina uzanan basari hikayesi

22 Temmuz 2006 Cumartesi

cizgi roman - hayatim roman

birkac ay once, can sikintisindan, en sevdigim romanlardan olan calikusu'nu resimlemek gibi bir fikir geldi aklima. hafiften bir cizgiroman tadi yakalayacaktim, kitaptaki onemli sahneleri resmedecektim, iyi kotu vakit gecirmis olacaktim, fena bir fikir gibi gorunmedi.

o gune kadar resimle olan iliskim sira arkadasimin yaptigi resimleri resim ogretmenine gosterip not almakla sinirli oldugundan, kolay bir sahne oldugunu dusundugum, feride'nin kamuran'i baska bir kadina kur yaparken agac tepesinden gizlice gozetleyisi ile baslamaya karar verdim.

saheserimi bitirdikten sonra gururla kardesime gosterip, onun da calikusu hayrani olup kitabi 10 kere filan okumus olmasina guvenerek, resimde ne gordugunu sordum (burda zeki bir insan en azindan 'bu calikusunun hangi sahnesi, bildin mi?' turu yoneltici bir soru sorarak yaklasan felaketi onleyebilirdi, heyhat).

kardesim resime baktiiii, baktiii ve sonunda:

-suradaki cocuk digerleri onu oyuna almiyor diye mi agliyor? dedi.

bir sanat kariyerinin daha bu sekilde sonuna geldik sayin seyirciler.
haftaya: nasil konservatuara giremedim?

17 Temmuz 2006 Pazartesi

panda panda beni panda

gecenlerde gordugum bir habere gore, cin'de bir hayvanat bahcesinde ciftlesemeyen pandalar butun gorevlilere dert olmus. adamlar dusunup tasinmislar, herhalde erkek panda disisini begenmiyor diye disi pandayi rejime sokmuslar. disi panda 10 kilo vermis, yine de bir aksiyon yokmus henuz.

oncelikle antropomorfizmin bu kadarina pes dogrusu. oldu olacak disi pandayi solaryuma gonderip silikon taktirip tuylerini sariya boyayarak bir daha denesinler.

ikincisi de ne malum erkegin disiyi begenmedigi? belki disi begenmiyor erkegi. yazdirdilar mi erkek pandayi bir spor salonuna?

o olmadi kocam size emanet turu bir programda 'kadinlar hassas ruhlu erkekleri sever', 'lutfen disinizden once bambu yapraklarini kemirmeye baslamayin' turu taktikler aldiktan sonra elinde bir kutu cikolata, tuyler joleyle dikilmis, boynunda sikan bir kravat disisine kur yaparken gormek ister o pandayi bu deli gonul.

9 Temmuz 2006 Pazar

yarappi sukur sukur

tam bir nikotin nazisi olarak evde annemle babama yanimda kesinlike sigara icirtmiyorum. ama beni birakip balkona sigara icmeye gittiklerinde de dengesiz gibi peslerinden gidiyorum. bu nedenle cogu zaman sigaralarini yarida sondurmek zorunda kaliyorlar.

bu aksam yine serrimden korkup caktirmadan balkona sizmaya calistiklarini fark ettigim anda sacmalamaya basladim:

"onemli olan cocugu dogurmak degil, o cocukla ilgilenmek. gereken ilgiyi gosteremedikten sonra 10 tane dogursan kac yazar?"

ses cikmayinca dondum geldim iceri, oturdum kitap okuyordum. annem bir hisim iceri girdi. 'ilgi mi istiyorsun? al o zaman' diye elime katlanmis bir kagit tutusturmasiyla cikmasi bir oldu.

kagidi actim baktim. kadin usenmemis, kocaman kocaman harflerle kagidin her tarafina ilgi ilgi ilgi ilgi ilgi ilgi yazmis, kenarda kalan bosluklari da farkli fontta ve daha kucuk olarak yine ilgi ilgi ilgi'lerle doldurmus.

cocuguna ilgi gostermekten anladigi bu olan ebeveynlerin yetistirdigi biri olarak ben de ancak boyle bir insan olabildim. buna da sukur.

3 Temmuz 2006 Pazartesi

bendeniz

uzun yillar boyunca kendimi gayet normel bir insan sanmis olmama karsin son zamanlarda diger insanlarla cesitli interaksiyonlar sonucu kendim hakkinda kimi aci gerceklerin farkina vardim:

1. cogunlukla cakmak cakamiyorum.
2. oldu ki caktim, cakmaklardan korkuyorum. ki cakmak cakamamakla bu korkunun dogrudan alakasi var.
3. cakmaklardan korktugum icin cakmakla ocak da yakamiyorum. ama kibritle yakabiliyorum. (afferim kizima)
4. daha onceki blog entrylerimden birinde de bahsettigim uzere, hayatimda hic kedi yavrusu gormemisim.
5. hayatimda hic iskembe corbasi da gormemisim.

burdan ne sonuc cikariyoruz?

6.annemle babam beni bir sosyal psikoloji deneyinin parcasi olarak sirin mi sirin bir saksida yetistirmis.

15 Haziran 2006 Perşembe

baska turlu bir sey

jonathan safran foer'in extremely loud and incredibly close romanini okudum gecenlerde. neden bilmiyorum, fillerle ilgili bir deneyin anlatildigi kismin cok etkisinde kaldim.
filler zaten biliyorsunuz, hafizalariyla meshur. birbirlerinin sesini de kilometrelerce uzaktan duyup taniyabiliyorlarmis. surunun olen uyelerinin sesini kaydetmis olan biliminsanlari bir sure sonra bu sesleri tekrar fillere dinletmisler. fillerin sesin kaynagina yonelmesinden de sesi tanidiklari sonucunu cikarmislar.
sevdikleri ve artik onlarla olmayan birinin sesini duyan filler ne hissettiler acaba? kafalari mi karisti, umutlandilar mi, sevindiler mi? ben fil olup da boyle bir tecrube yasasaydim ne dusunurdum? bu deneyin bende uyandirdigi duygulari tarif edebilecegimi sanmiyorum. bilimsel olamayacak kadar huzunlu bir deney bence.
bir dahaki hayatimda dunyaya bir hayvan olarak gelmem gerekiyorsa fil olabilir miyim? penguen de olur.

3 Haziran 2006 Cumartesi

aristokrasi

karayip korsanlarinin ilkini seyrederken bir sey fark ettim. orlando bloom'un icinde oldugu gemi siyah inci'den kacarken, keira knightley'nin onerisiyle gemide hayati onem tasimayan her seyi atarak gemiyi hafifletmeye calisiyorlar. siyah inci arayi kapatinca da, barut ficilarini, gullelerini vs attiklari icin toplara catal bicak doldurup oyle atese veriyorlar.

bundan ne anliyoruz, dusmanin hayati tehlike arz ettigi durumlarda bile bir gemide catal bicak, baruttan gulleden daha onemlidir. korsan da olsa, ingiliz centilmeni dedin mi akan sular duruyor anasini satayim. adamin hayat felsefesi belli: elimle yemek yemektense olurum daha iyi, hih, pis proleteryalar sizi. ansante, si vuple, oruvuar.

9 Mayıs 2006 Salı

gokyuzunde yalniz gezen yildizlar

birazdan anlatacaklarimin bir sey ifade etmesi icin son uc senedir uzun sureler boyunca hastanede kaldigimi, doktor kontrolu altinda oldugumu ve etrafimdaki evhamli insanlar yuzunden zirt pirt acile kaldirildigimi bilmeniz gerekiyor.

gecen gun annemle bazi insanlarin etrafinda sanki ozel bir cekim alani oldugundan, bu insanlarin ne yaparlarsa yapsinlar begenildiklerinden, karsi cinsi miknatis gibi cektilerinden bahsediyorduk.

kuzguna yavrusu sahin gorundugunden annem:

-benim kizim da oyle, bir yere gitmeye gorsun, hemen erkekler etrafinda pervane oluyor.
-evet, hatta o erkeklere doktor deniyor ve genelde atesimi olcmek, kan almak icin filan etrafima toplaniyorlar.
-zevzek sen de

25 Nisan 2006 Salı

maymun

dun aksam arkadaslarla oturmus duke universitesi'nin insan akliyla ilgili bir arastirmasini konu alan bir belgesel izliyoruz (boyle de bir arkadas grubum var iste, dilbilim ya da judith butler'in omuzlarini tartismiyorsak, oturup beraber belgesel seyrediyoruz. king'le batak'la isimiz olmaz).

belgesel bitti. gruptan birisi "o ekipte olmak icin neler vermezdim abi" dedi "resmen tarih yaziyorsun". "abi inanir misin ben de ayni seyi dusunuyordum" filan derken bir de baktik belgesel boyunca ben haric herkes arastirmayi yapan ekipte olmanin hayallerini kurmus.

peki ben neyin hayalini kurdum? ekmek elden, su golden, arastirmanin denegi maymunun yerinde olmanin hayalini kurdum.

bir yerlerde bir yanlislik var, hissediyorum.

17 Mart 2006 Cuma

ogretmenim canim benim

eylul ayindan beri dort bes kisiye ingilizce ders veriyorum. artik gonul rahatligi ile tam bir ogretmen oldum, meslekte pistim diyebilirim.

zira bugun bir ara kendimi 12 yasinda bir cocugu "niye odevini yapmiyorsun? senin bu kelimeleri ezberlemeni ben kendim icin mi istiyorum ha, kendim icin mi istiyorum? bunlari ogrenmen benim yararima mi, senin yararina mi?" diye deli gibi, cildirmis gibi, ayni seyi farkli sekillerde donup donup tekrar soyleyerek azarlarken buldum.

transformasyonumu bir an once tamamlamak icin tek eksigim sacima perma yaptirip kirmizi bir kadife ceket ile sivri burunlu cizmeler alm... hist, arkadakiler, aranizda konusmayin, komik bir sey varsa, bize de soyleyin, hep beraber gulelim.

10 Mart 2006 Cuma

bunlari biliyor muydunuz

bahcede yesil cinar turkusunun aslinin bahcede yesil hiyar oldugunu, bu halinin uygunsuz bulunup "hiyar"in trt tarafindan "cinar"la degistirildigini ( zaten bahcede yesil hiyar/ boyun boyuma uyar'la daha iyi kafiye olusturuyor fark ettiyseniz) ogrendim.

noel babanin olmadigini ogrenen gavur bebesine dondum, iyi mi?

2 Mart 2006 Perşembe

bizim evin halleri

kucuk yasta evden ayrildigim icin evin isleyisine daha once pek dikkat etmemisim. simdi butun gun evdeyim ve surekli annemle vakit geciriyorum. bu sayede evi sadece temiz ve isler tutmanin bile ne kadar cok zaman ve emek istedigini fark ediyorum.

her gun bilaistisna yapilan yemek, bulasik gibi faaliyetler haricinde balkonlari yikiyorsun fayanslar kirleniyor; fayanslari siliyorsun, kapilar kirlenmis; kapilari siliyorsun, lavabo rezalet; lavaboyu temizledin, yagmur yagdi cam silmen lazim, cami sildin halilar allahlik, haliyi yikattin, buzdolabi kokustu, onu temizledin, carsaflarin degismesi lazim, carsaflari degistirdin fayanslar bir daha kirlendi.

omur boyu bir otel odasinda yasayacak kadar cok param olmayacagina gore, ileride ailemden ayri yasamam gerekince banyosu, mutfagi, tuvaleti olmayan tek goz bir odada yerde bir silte uzerinde carsafsiz uyumaya karar verdim. banyo isini hamamlarda, tuvalet sorununu da -gece 9'dan sonra su icmeyerek- mcdonalds'larda cozerim artik.

yasasin tembellik.

hasiralti

- aslinda evrim teorisi cokmus, ama batili bilimadamlari bunu islam dunyasindan saklamaya calisiyorlarmis, o yuzden nasa filan bunu saman alti etmis
-saman alti mi etmis? hasiralti olmasin o?
-iste o hasiiiiiiir samanlardan orulmus...

28 Şubat 2006 Salı

elimi tut gozume bak

port'umu yikatmak icin hastaneye gittik bugun. gorevli port'a rahat ulassin diye iki elimle yakami tuttum asagi cekiyorum. o esnada bu tur anlarda gerildigimi bilen babam "elini tutayim mi kizim" diye soruyor.

-teknik yetersizliklerden oturu tutamazsin, benim kazagimin yakasini tutmam lazim
-isterseniz bir hemsire cagirayim o tutsun
-babamin elini mi?

26 Ocak 2006 Perşembe

babam ve ben

babam son zamanlarda odamdaki masanin uzerinde surunen puzzle'i tamamlamak bahanesiyle surekli benim odamda takiliyor.

gec ergenlik tripleriyle 'biktim sizden, zaten kimse beni anlamiyor' diye kendimi kafa dinlemek icin her odama atisimda, "beraber dinleyelim kizim kafani" diye pesimden geliyor.

en son, "baba beni yalniz birakir misin, dizi seyrediyorum" dedim. o da "ben de dizi seyrediyorum, kizimin dizini" dedi.

of, of.